17 Ocak 2020 Cuma

BENLİĞİNİ ÖLDÜR VE ‘’O’’ OL DERLER 2





BENLİĞİNİ ÖLDÜR VE ‘’O’’ OL DERLER 2
İlk yazımda da paylaştığım bir sözün yanına bir tane daha ilave ederek paylaşayım, bu sözler acaba yanlış mı anlaşılır olmuş siz karar verin.
‘’Öldür benliğini yaşarken ve aradan çekil geriye ‘’O’’ kalsın’’
‘’Kaldır kendini aradan çıksın ortaya Yaradan’’
Bu yazı başlıklarının adı Benliğini öldür ve ‘’O’’ ol derler çünkü tasavvufla uğraştığını söyleyen birçok insan; Ben, Sen, Biz, Siz her şey zaten ‘’O’’ diye düşünmekte ve ben O’yum demekte ve hatta ısrar etmekte, O’ndan olmak ile ‘’O’’ olmak arasındaki farkı kavrayamamaktadır.
Bunlar genellikle tasavvuf deseler de panteist düşünceye yönelirler ‘’(Alıntı) Panteizme göre Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı’dır.’’ Yani bir bakıma Evren ve bütün her şey tanrıyı oluşturmaktadır. Vahdeti Vücutta da olay hemen hemen böyledir ama merhametsizlik, kudretsizlik, güçsüzlük, kötülük gibi sıfatlar Allah’a yakıştırılamayacağı için İnsan bu kötü sıfatlardan kurtulursa ki tasavvufi düşünce nefsi de kötü olarak aktardığından nefsi öldürdüğümüzde geriye ‘’O’’ kalır gibi bir düşünce ile bunlar harici kişi kendini ‘’O’’ zannetmeye başlar ve Vahdaniyet Ruhu ile Ben, Sen hepimiz biriz ve ‘’O’’yuz düşüncesi ile Panteizme kayar. Tasavvufçular gerçekten bunu mu kast etti tam bilemiyorum ama buraya ulaşan insanlar tam sınır noktasındadırlar. Ya en büyük putlarını devirecekler ve ‘’HİÇ’’ olacaklar ya da varlık merkezine, aynı zamanda her ne kadar diğer varlıkları da bunun içine dahil etmiş olsalar da kendilerini oturtacaklar. İşte bu sınırdan ayrılan yollardan biri İbrahim’in (as.) yolu iken biri Firavun’ un yoludur.
İnsanlar bilinçlenmeye başladıklarında VARLIKLARININ KAYNAĞINI aramaya başlarlar, İbrahim Peygamberimiz gibi, müşrik bir toplumda doğmuş ve akıl ederek varlığının kaynağını arayan ve iletileri temizleyerek O’na ulaşan bir Peygamberimiz. Önce putları devirdi ve en büyük putu ayakta bırakarak suçu onun üstüne attı, sonra yıldıza Rabbim dedi, aya güneşe derken, batanları sevmem diyerek bunlardan da Rabbini temizleyerek en son doğru yola Rabbi onu ulaştırdı ve O’na ulaşmış oldu. Ben, sen, yıldız, ay, güneş hep beraber ‘’O’’ isek! Neden İbrahim Peygamberimiz batanları sevmem dedi? Neden onlarda Rabbim demedi?
Firavun ise ben sizin Rabbinizim dedi, bu nehirler benim altımdan akıyor dedi ve kendisini varlık merkezine yerleştiriverdi.
Nedir bu varlık merkezi? Kainatın yaratılışını araştıran bilim adamları gökleri gözlemlemeleri doğrultusunda akıl ederek Kainatımızın BİG BANG (Büyük Patlama) sonucu gerçekleştiği ve hala genişlemekte olduğundan dolayı, genişlediği sonucuna vardılar. Çok yoğun sıfır hacimli bir ‘’NOKTANIN’’ patlaması ve genişlemesi ile Kainatımızın bugüne geldiği söylenir. Bunun da öncesinde ne vardı konusu muallakta onlara göre. Bazılarına göre HİÇLİK noktası burası.
Kur’an da ‘’ARŞ’’ kelimesi geçmektedir. Arş: kaynak, merkez, orijin anlamına gelir ama harf ilmi ile açıklamaya çalışırsam; toplu yükleme merkezi, aşırı hareket merkezi vb. anlamlar içerir. İşte bizler sınırlı varlıklarız ve hepimizin bir kaynağı var, onun da kaynağı, onunda kaynağı derken… bütün SINIRLI VARLIKLARIN KAYNAĞINA ulaşırız. Kur’an’a göre burası ARŞTIR. Yani sınırsızlık okyanusunda yoğunlaşarak bir merkezden yayılan yüklemeler, sınırlı varlıkların yükleme merkezi, kaynağı, dünyadaki canlıların varlığının bir sebebi olan GÜNEŞ misali, İbrahim Peygamberimizin akıl ederek bulduğu ama vazgeçtiği varlık kaynağı! ARŞ güneş misali yüklemeler yapar, sınırlı varlıkların kaynağıdır ama bu kaynakta batıp çıkmaktadır yani her an titreşim halindedir diğer bütün sınırlı varlıklar gibi! Yani bu kaynakta varlığın asıl sebebi değildir.
Tabi bu düşünce ile ARŞ’A ulaşanlar İbrahim peygamberin batanları sevmem demesi misali sınırlı varlıklardan O’nu temizlemezse bilim adamları misali tek tek eleye eleye ilerlediği bu yolda aklını kullanarak o kaynağa, o merkeze, o noktaya ulaşıyor. Bazısı işte bunun öncesi ‘’HİÇLİK’’ işte biz HİÇTEN geldik ve HİÇ olacağız yani HİÇ olduğumuzda O’na ulaşırız diyebilir. Bazısı da eleye eleye ARŞA, kaynağın sınırına ulaştığında kaynağı da elediği vakit kendi ile baş başa kalır ‘’geriye benden başka bir şey kalmadı demek bütün elediklerim ve BEN hepimiz ‘’O’’ imişiz diyerek artık hayatına BEN O’yum diye devam eder ya da diğerlerini elediği için hırslandıkça Firavunlaşır ve kendisini varlık merkezine oturtur, hepiniz aslında ‘’BEN’’siniz, ‘’BEN’’ ise HEPİNİZİM gibi! Her şey sanki sadece onun bilinci için yaratılmışçasına hareket eder, ne gibi? İbrahim Peygamberin devirmediği o en büyük put misali diğer bütün varlıkları devirir ve kendi varlığını en üste koyarak kendi benliğini İlahlaştırır. Ben O’yum der!
Firavun altımdan akıyor dediği o nehirde boğuldu? Sınırsızlık okyanusunda ARŞA ulaştığınızda onu da batar gördüğünüzde aslında o sınır da boğulma zamanınız gelmiş demektir. Rabb ElArş’a yani Arşın da Rabbine Tanıklık zamanınız gelmiştir. O noktada kafanızı kaldırın ve etrafınızdaki sınırsızlığı hissedin.
Sınırsız olanın başlangıcı ve sonu yoktur. Yani oluşmamış ve oluşturulmamıştır. Oluşması ve oluşturulması imkansız olandır.
Sınırlı olanın ise bir başlangıcı vardır yani oluşmuş ve oluşturulmuştur ne tekim sınırlı olan ne kadar ilerlerse ya da büyürse büyüsün sınırsızlığa ulaşamaz bu durumda her zaman sonlu yani sınırlı kalacaktır. Sınırsızlıkta nokta misalidir!
Yani başlangıcı olduğu gibi sonu da her zaman vardır!
Sınırsız olan oluşmamış ve oluşturulmamış sıfatına sahipken oluşmuş ve oluşturulmuş olmaktan beridir. Çünkü oluşum sınırlı varlık ortaya çıktığı için meydana gelmiş bir sıfattır. Yani Sınırsız olan her şeyi kuşatmasına rağmen sınırlı sıfatlardan ve sınırlı olan her şeyden aynı zamanda beridir!
Sınırlı olan her şeyi elediniz artık kaynağı da elediniz geriye sadece BEN ve ‘’O’’ ikilemi ile baş başa kaldın işte ‘’SINIR’’. Bu sınır da sana verilen mühlet içerisinde ‘’SINIRSIZ’’ olanı fark edip sınırlı varlığını yani BENLİĞİNİ diğer elediklerin gibi elemezsen ve O'nun varlığından temizlemezsen, vakti geldiğinde o Sınırsızlık seni boğacaktır zaten, bu nokta da teslim olman gerekli, en büyük putu devirmen gerekli, o SINIRSIZLIKTA ‘’YOK’’ olman gerekli yani HİÇBİR ŞEY değilken seni yaratarak BENLİK kazandırana teslim olup ‘’HİÇ’’ olman erimen gerekli. Ben O’yum değil! Ben sadece ve sadece O’ndanım! ‘’O’ndan geldim ve ancak O’na dönücüyüm’’ demen gerekli! Elediğin bütün varlıklar, ARŞ ve hatta ‘’BEN’’ dahi yokken ‘’O’’ vardı!
Eğer ‘’HİÇ’’ olacaksak böyle olalım! Gerçekten ''HİÇ'' olalım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.