SINIRSIZLIK VE
SONSUZLUK AYRIMINDA YARATILIŞ
Kainatın çekirdeği niteliğindeki insan bu özelliğiyle
yaratma biçimini barındıran ve açıklayabilecek tek canlıdır.
İnsanlar bilinçlenmeye başladıklarında ‘’VARLIKLARININ
KAYNAĞINI’’ aramaya başlarlar. Bunun için bulunduğumuz noktadan geriye doğru
bir yolculuğa çıkmamız gerekmektedir. İnsan kendisinin ve çevresinde var
olanların fiillerinden yola çıkarak varoluş fiilini aramaktadır ve bu fiilin
nasıl gerçekleştiği konusunda araştırmalar sürmektedir. Biz şimdilik
insanların, hayvanların, bitkilerin, elementlerin yaratılma safhalarını
geçtiğimizi düşünüp son kaynağa varmış gibi düşünerek yol alalım.
Bugüne kadar; Evrim Teorisinden Büyük Patlamaya, tesadüften
panteizme, nihilizmden agnostisizme, tek tanrıcılıktan çok tanrıcılığa ve daha
birçok nedensellik söz konusu öne sürülmüş ve sürülmeye devam etmekte.
Nedir bu varlık merkezi (kaynağı)?
Kainatın yaratılışını araştıran bilim adamları gökleri
gözlemlemeleri doğrultusunda kainatın her an genişlediğini görüp, genişlemekte
olduğundan dolayı akıl ederek bu olayı zamanda geri aldıklarında kainatımızın
sıfır hacimli sonsuz yoğun bir noktanın, BİG BANG yani Büyük Patlama sonucu
genişleyerek bugünkü haline geldiğini ve o başlangıç noktasına böylelikle
ulaştıklarını bildirmektedirler.
Çok ya da sonsuz yoğun sıfır hacimli bir ‘’NOKTANIN’’
patlaması ve genişlemesi ile kainatımızın bugüne geldiği söylenir. Bunun da
öncesinde ne vardı konusu muallaktaydı onlara göre ama artık karanlık enerji
adı verdikleri bilinmez bir enerjiden bahsetmekteler. Ama bazılarına göre ise
burası ‘’HİÇLİK’’ noktası!
Tabi bu teori, patlama sonucu sürekli parçacıkların
birbirlerinden uzaklaşma etkisi göstermesi gerekirken, nasıl oluyor da kütle
çekim kazanarak bir arada duruyorlar ya da nasıl oluyor da mevcut
potansiyellerini koruyabilecek davranışlar gösterebiliyorlar gibi soruların
yanıtını vermiyor. Kütle çekim ve enerji korunum yasalarını sadece bu teoriye
bağlı kalarak açıklamak imkansız görünüyor. O yüzden bunu sağlayan ya da
sağlayacak olan karanlık bir enerjinin varlığından söz etmek zorunda
kalmaktalar.
Bu kısmı basit düşünce yöntemleri ile açıklamaya çalışalım.
Tıpkı bilim adamlarının yaptığı gibi bir yol izlerken kaynağa vardıktan sonra
kaynağın arkasına da bakabilmeyi bu basit düşünme yöntemi ile deneyelim.
Evreni bir akarsu gibi düşünüp bu akarsu kenarında yaşama
başladığımızı ve akan suyu zaman olarak algılarsak belli bir bilinç seviyesine
geldiğimizde bize hayat veren bu suyun nereden geldiğini düşünerek akışın
tersine doğru ilerlersek eğer, yaşam kaynağımıza ulaşabileceğimizi düşünelim.
Akışın tersine ilerledikçe oradaki bazı kolların birleştiğini görürüz yani
akışta sürekli çatallanma ve dallanma olduğunu ve bütün bu akışın birbiri ile
ilişkili olduğunu görürüz en son hepsinin birleştiğini ve kocaman bir dağın
ortasından bu suyun fışkırdığını gördük diyelim, bu suyun eğer bilim
adamlarının önceki düşünceleri gibi, buraya sıfır hacimli sonsuz bir kaynağın
dışa açılımı dersek yanılmaz mıyız?
Başka hiçbir etken yokken buradan direk yani hiçlikten
oluşarak aktığını ve çatallaşarak tüm ovaya can verdiğini mi düşünmemiz
gerekli? Yoksa o kocaman dağın ardındaki gizemi mi keşfetmeliyiz?
Aynı örneği eğer bir ağaçtan verecek olursak ağacın görünen
yüzü gövdesi, dalları yaprakları ve meyveleridir. Eğer ağacın toprağın altındaki o gizemi fark
edemezsek o zaman ağacın toprağın bittiği yerden direk hiçlikten çıktığını mı
düşüneceğiz? Günümüzde artık bilim adamlarının geldiği nokta da işte tam burası
tabi ki bu kısım işte karanlık enerji dediğimiz bölgenin açılımıdır ve bunu
açabilmek için o köklere de dokunabilmemiz gerekmektedir.
Doğada evrenin yaratılışı hakkında bu şekilde birçok basit
örnek mevcuttur yani ana sistem ya da en basit tanımı ile sistem entegrasyonu
diyebileceğimiz yapı her tür zerre ve kürre de aslında mevcuttur. İster bilim
adamları ister Yaratıcıya inanan ister inanmayanlar olsun bu bölge hepsi için
karanlık bir bölgeye geçiş olduğu için bir bakıma ‘’HİÇLİK’’ noktasına
taşınabilmektedir. Örneğin Yaratıcı inancı olanlar hiçlik noktasına ulaştığında
o noktanın öncesinin olmadığını düşündüklerinden ve sistem entegrasyonunu
anlayamadıklarından bu hiçlik noktasından yaratıldığımızı ya da o hiçlik
noktasının Yaratıcı olduğunu ve tabi o noktanın ve hatta noktadan zuhur
edenlerinde tamamının Yaratıcı olduğu gibi bir düşünceye kapılır. Bilinçli bir
Yaratıcı etmenine inanmayanlar ise Yaratıcı vasfı yerine Tabiat Ana diyerek bu
oluşumu tesadüflerin peşi sıra gelmesiyle oluşmuş bilinçsiz bir yapıya
yormakta.
Bu nokta kesinlikle her şeyin başladığı noktadır da bu
noktayı başlatan nedir?
İşte SINIRSIZ İLE SONSUZ arasındaki yapacağımız anlam
ayrılığı tamda bu noktada başlayan bir akışın eseri.
Sınırsız yekpare bir potansiyel de öyle bir etki
gerçekleşiyor ki bu başlangıç etkisi başlangıcı olmayan bir yapının bu noktaya
akmasını sağlıyor yani bu nokta başlangıcı olmayan bir yapının son noktası
haline geliveriyor ve böylelikle bu nokta kaynak haline gelerek bir başlangıca
da neden oluyor. İşin sonsuz yoğun denilen kısmı aslında özetle bu.
Tabi dediğimiz gibi bu nokta aynı zaman da bir tepkimeye
daha yol açıyor çünkü bu nokta başlangıcı olmayan bir akışın son noktası
olurken aynı zamanda sonu olmayan bir yapının da başlangıcı haline geliveriyor.
Böylelikle sonsuz zaman ve var oluş tanımı yerine oturmakla beraber
varlığımızın aslında bir başlangıcı olmasına rağmen nasıl sonsuzlukla da
ilişkilenebildiğini görüyoruz.
Bu bir etki ya da fiil ile SINIRISIZDA başlayıp aynı noktaya
başlangıcı olmayandan akanların yine bu noktadan sonu olmayana doğru akışıyla
oluşan yapıya biz SONSUZLUK tanımını koyuyoruz. Bunu matematikte koordinat
sisteminde de sıfırdan eksi sonsuza ve yine sıfırdan artı sonsuza bakar gibi
baktığımızı anlamışsınızdır.
Bu durumda Sınırsızlık tanımını ise başlangıcı olmayan ve
sonu olmayan BİR TEKLİK olarak yapabiliriz.
Öyle ise bu sonsuz başlangıçlı var oluş hikayesi o
sınırsızda gerçekleşmekte ve ölçü kazanmakta.
İşte bu sonsuz var oluşu başlatacak bir etki gerekmektedir kuantum
fizikçilerinin dediği gibi bu sonsuz akışı ve döngüyü sağlayacak o kuantum
dalgalanma nasıl ve kim tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bu durumda da diyelim ki Yaratıcı demesek dahi Mutlak
Sınırsız bir Var olduğu anlaşılır ve bu varın o sınırsızlıkta bu sonsuz döngüye
neden olması gerekir. Biliyoruz ki bir varın fiil işleyebilmesi için en
basitinden bir vücudu ve hayatı olması gerekir. Yani bu sonsuz akış ve döngü
vücudu olan ve hayatı olan bir var tarafından işlenmiş bir fiilin getirisi
olmak zorundadır. İşte biz bu fiili işleyen o Sınırsız Vara ‘’ALLAH’’ diyoruz
ve daha birçok sıfata ve güzel isme de sahiptir.
Allah’ın yapmış olduğu Fiil de ‘’KÜN’’ emri diye geçen ve
‘’OL’’ diye çevrilen o YARATILIŞ fiilidir. Buradan gördüğümüz ve göremediğimiz
yani karanlık enerji de dahil her şeyin aslında bu tek fiile bağlı olduğunu ve
gerçekleştiğini anlamaktayız.
Bunu anladıktan sonra az önce örnek verdiğimiz ağaç
örneğine geri dönelim. İşte bu KÜN emrinin gerçekleştiği noktaya bu ağacın
çekirdeği dersek bu çekirdeğin çatladığını ve köklerinin başlangıcı olmayana
doğru uzadığını ve filizlerinin de sonu olmayana doğru uzadığını düşünürsek
içinde bulunduğumuz bu varlık alemi daha da kafamızda şekillenir ve tuba ağacı
denilen olguyu kavramış oluruz.
İşte bu kainat ağacının meyvesi Adem ve Çekirdeği
hükmünde olan ise NEFHA RUHUDUR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.