21 Ocak 2024 Pazar

SINIRSIZLIK VE SONSUZLUK AYRIMINDA YARATILIŞ

 

SINIRSIZLIK VE SONSUZLUK AYRIMINDA YARATILIŞ




Kainatın çekirdeği niteliğindeki insan bu özelliğiyle yaratma biçimini barındıran ve açıklayabilecek tek canlıdır.

İnsanlar bilinçlenmeye başladıklarında ‘’VARLIKLARININ KAYNAĞINI’’ aramaya başlarlar. Bunun için bulunduğumuz noktadan geriye doğru bir yolculuğa çıkmamız gerekmektedir. İnsan kendisinin ve çevresinde var olanların fiillerinden yola çıkarak varoluş fiilini aramaktadır ve bu fiilin nasıl gerçekleştiği konusunda araştırmalar sürmektedir. Biz şimdilik insanların, hayvanların, bitkilerin, elementlerin yaratılma safhalarını geçtiğimizi düşünüp son kaynağa varmış gibi düşünerek yol alalım.

Bugüne kadar; Evrim Teorisinden Büyük Patlamaya, tesadüften panteizme, nihilizmden agnostisizme, tek tanrıcılıktan çok tanrıcılığa ve daha birçok nedensellik söz konusu öne sürülmüş ve sürülmeye devam etmekte.

Nedir bu varlık merkezi (kaynağı)?

Kainatın yaratılışını araştıran bilim adamları gökleri gözlemlemeleri doğrultusunda kainatın her an genişlediğini görüp, genişlemekte olduğundan dolayı akıl ederek bu olayı zamanda geri aldıklarında kainatımızın sıfır hacimli sonsuz yoğun bir noktanın, BİG BANG yani Büyük Patlama sonucu genişleyerek bugünkü haline geldiğini ve o başlangıç noktasına böylelikle ulaştıklarını bildirmektedirler.

Çok ya da sonsuz yoğun sıfır hacimli bir ‘’NOKTANIN’’ patlaması ve genişlemesi ile kainatımızın bugüne geldiği söylenir. Bunun da öncesinde ne vardı konusu muallaktaydı onlara göre ama artık karanlık enerji adı verdikleri bilinmez bir enerjiden bahsetmekteler. Ama bazılarına göre ise burası ‘’HİÇLİK’’ noktası!

Tabi bu teori, patlama sonucu sürekli parçacıkların birbirlerinden uzaklaşma etkisi göstermesi gerekirken, nasıl oluyor da kütle çekim kazanarak bir arada duruyorlar ya da nasıl oluyor da mevcut potansiyellerini koruyabilecek davranışlar gösterebiliyorlar gibi soruların yanıtını vermiyor. Kütle çekim ve enerji korunum yasalarını sadece bu teoriye bağlı kalarak açıklamak imkansız görünüyor. O yüzden bunu sağlayan ya da sağlayacak olan karanlık bir enerjinin varlığından söz etmek zorunda kalmaktalar.

Bu kısmı basit düşünce yöntemleri ile açıklamaya çalışalım. Tıpkı bilim adamlarının yaptığı gibi bir yol izlerken kaynağa vardıktan sonra kaynağın arkasına da bakabilmeyi bu basit düşünme yöntemi ile deneyelim.

Evreni bir akarsu gibi düşünüp bu akarsu kenarında yaşama başladığımızı ve akan suyu zaman olarak algılarsak belli bir bilinç seviyesine geldiğimizde bize hayat veren bu suyun nereden geldiğini düşünerek akışın tersine doğru ilerlersek eğer, yaşam kaynağımıza ulaşabileceğimizi düşünelim. Akışın tersine ilerledikçe oradaki bazı kolların birleştiğini görürüz yani akışta sürekli çatallanma ve dallanma olduğunu ve bütün bu akışın birbiri ile ilişkili olduğunu görürüz en son hepsinin birleştiğini ve kocaman bir dağın ortasından bu suyun fışkırdığını gördük diyelim, bu suyun eğer bilim adamlarının önceki düşünceleri gibi, buraya sıfır hacimli sonsuz bir kaynağın dışa açılımı dersek yanılmaz mıyız?

Başka hiçbir etken yokken buradan direk yani hiçlikten oluşarak aktığını ve çatallaşarak tüm ovaya can verdiğini mi düşünmemiz gerekli? Yoksa o kocaman dağın ardındaki gizemi mi keşfetmeliyiz?

Aynı örneği eğer bir ağaçtan verecek olursak ağacın görünen yüzü gövdesi, dalları yaprakları ve meyveleridir.  Eğer ağacın toprağın altındaki o gizemi fark edemezsek o zaman ağacın toprağın bittiği yerden direk hiçlikten çıktığını mı düşüneceğiz? Günümüzde artık bilim adamlarının geldiği nokta da işte tam burası tabi ki bu kısım işte karanlık enerji dediğimiz bölgenin açılımıdır ve bunu açabilmek için o köklere de dokunabilmemiz gerekmektedir.

Doğada evrenin yaratılışı hakkında bu şekilde birçok basit örnek mevcuttur yani ana sistem ya da en basit tanımı ile sistem entegrasyonu diyebileceğimiz yapı her tür zerre ve kürre de aslında mevcuttur. İster bilim adamları ister Yaratıcıya inanan ister inanmayanlar olsun bu bölge hepsi için karanlık bir bölgeye geçiş olduğu için bir bakıma ‘’HİÇLİK’’ noktasına taşınabilmektedir. Örneğin Yaratıcı inancı olanlar hiçlik noktasına ulaştığında o noktanın öncesinin olmadığını düşündüklerinden ve sistem entegrasyonunu anlayamadıklarından bu hiçlik noktasından yaratıldığımızı ya da o hiçlik noktasının Yaratıcı olduğunu ve tabi o noktanın ve hatta noktadan zuhur edenlerinde tamamının Yaratıcı olduğu gibi bir düşünceye kapılır. Bilinçli bir Yaratıcı etmenine inanmayanlar ise Yaratıcı vasfı yerine Tabiat Ana diyerek bu oluşumu tesadüflerin peşi sıra gelmesiyle oluşmuş bilinçsiz bir yapıya yormakta.

Bu nokta kesinlikle her şeyin başladığı noktadır da bu noktayı başlatan nedir?

İşte SINIRSIZ İLE SONSUZ arasındaki yapacağımız anlam ayrılığı tamda bu noktada başlayan bir akışın eseri.

Sınırsız yekpare bir potansiyel de öyle bir etki gerçekleşiyor ki bu başlangıç etkisi başlangıcı olmayan bir yapının bu noktaya akmasını sağlıyor yani bu nokta başlangıcı olmayan bir yapının son noktası haline geliveriyor ve böylelikle bu nokta kaynak haline gelerek bir başlangıca da neden oluyor. İşin sonsuz yoğun denilen kısmı aslında özetle bu.

Tabi dediğimiz gibi bu nokta aynı zaman da bir tepkimeye daha yol açıyor çünkü bu nokta başlangıcı olmayan bir akışın son noktası olurken aynı zamanda sonu olmayan bir yapının da başlangıcı haline geliveriyor. Böylelikle sonsuz zaman ve var oluş tanımı yerine oturmakla beraber varlığımızın aslında bir başlangıcı olmasına rağmen nasıl sonsuzlukla da ilişkilenebildiğini görüyoruz.

Bu bir etki ya da fiil ile SINIRISIZDA başlayıp aynı noktaya başlangıcı olmayandan akanların yine bu noktadan sonu olmayana doğru akışıyla oluşan yapıya biz SONSUZLUK tanımını koyuyoruz. Bunu matematikte koordinat sisteminde de sıfırdan eksi sonsuza ve yine sıfırdan artı sonsuza bakar gibi baktığımızı anlamışsınızdır.

Bu durumda Sınırsızlık tanımını ise başlangıcı olmayan ve sonu olmayan BİR TEKLİK olarak yapabiliriz.

Öyle ise bu sonsuz başlangıçlı var oluş hikayesi o sınırsızda gerçekleşmekte ve ölçü kazanmakta.

İşte bu sonsuz var oluşu başlatacak bir etki gerekmektedir kuantum fizikçilerinin dediği gibi bu sonsuz akışı ve döngüyü sağlayacak o kuantum dalgalanma nasıl ve kim tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu durumda da diyelim ki Yaratıcı demesek dahi Mutlak Sınırsız bir Var olduğu anlaşılır ve bu varın o sınırsızlıkta bu sonsuz döngüye neden olması gerekir. Biliyoruz ki bir varın fiil işleyebilmesi için en basitinden bir vücudu ve hayatı olması gerekir. Yani bu sonsuz akış ve döngü vücudu olan ve hayatı olan bir var tarafından işlenmiş bir fiilin getirisi olmak zorundadır. İşte biz bu fiili işleyen o Sınırsız Vara ‘’ALLAH’’ diyoruz ve daha birçok sıfata ve güzel isme de sahiptir.

Allah’ın yapmış olduğu Fiil de ‘’KÜN’’ emri diye geçen ve ‘’OL’’ diye çevrilen o YARATILIŞ fiilidir. Buradan gördüğümüz ve göremediğimiz yani karanlık enerji de dahil her şeyin aslında bu tek fiile bağlı olduğunu ve gerçekleştiğini anlamaktayız.

Bunu anladıktan sonra az önce örnek verdiğimiz ağaç örneğine geri dönelim. İşte bu KÜN emrinin gerçekleştiği noktaya bu ağacın çekirdeği dersek bu çekirdeğin çatladığını ve köklerinin başlangıcı olmayana doğru uzadığını ve filizlerinin de sonu olmayana doğru uzadığını düşünürsek içinde bulunduğumuz bu varlık alemi daha da kafamızda şekillenir ve tuba ağacı denilen olguyu kavramış oluruz.

İşte bu kainat ağacının meyvesi Adem ve Çekirdeği hükmünde olan ise NEFHA RUHUDUR…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.